17 Nisan 2004’te şehid edilen Hamas’ın kurucularından ve liderlerinden Dr. Abdulaziz Rantisiyi şehadetinin 11. yılında rahmetle anıyoruz.
Şeyh Ahmed Yasin’in şehit edilmesinden sonra
Filistin İslâmi Direniş Hareketi (HAMAS)’nin Gazze bölgesi genel sorumlusu
seçilen Prof. Abdülaziz Rantisi de direnişin, mücadelenin içinde yoğrulmuş
biridir. Hicretten sürgüne, zindandan füze saldırısına kadar, siyonist vahşetin
yansıması olan bütün zulümlere muhatap olmasına rağmen verdiği mücadeleden bir
adım geri atmamıştır.
Abdülaziz Ali er-Rantisi 23 Ekim 1947’de bugün
İsrail olarak gösterilen, ama gerçekte bütün halindeki Filistin’in gasp edilmiş
bir parçası olan bölgedeki Yafa ile Uşdud arasında kalan Yebna köyünde dünyaya
geldi. Ailesi köyün en zenginlerindendi ve geniş araziye sahipti. Ama o daha altı
aylıkken ailesi işgalci siyonistlerin köylerini gasp etmeleri sebebiyle hicrete
zorlandı ve böylece daha bebeklik çağında hicreti yaşadı. Ailesi hicretten
sonra Gazze’nin güneyindeki Han Yunus kasabasına kurulan bir mülteci kampına
yerleşti. Artık BM Mültecilere Yardım Yüksek Komiserliği (UNRWA)’nin
yardımlarına el uzatan oldukça yoksul bir aile haline gelmişti.
Siyonist saldırganların köylerini işgal etmeleri
sebebiyle ailesinin bütün mal varlığını kaybederek UNRWA’nın yardımlarına el
uzatan son derece yoksul aile haline gelmesi Rantisi’yi de küçük yaştan
itibaren çalışmaya zorladı. Çünkü 11 fertten oluşan ailesinin geçimine bir
katkıda bulunması gerekiyordu. Bu yüzden yaşıtlarıyla oynamaya fırsat bulamadan
altı yaşından itibaren okulundan artan zamanlarda iş bulup çalışmaya başladı.
Bütün zorluklara ve ailesinin yoksulluğuna rağmen
öğrenimini sürdüren ve üstün zekâsıyla öne çıkan Abdülaziz Rantisi 1965’te
liseyi bitirerek üniversite tahsili için Mısır’ın İskenderiye şehrine gitti.
1970’te Kahire Tıp Fakültesi’nden üstün başarıyla mezun oldu. Daha sonra
Gazze’ye döndü ve hem doktor olarak çalışmaya başladı hem de üniversitede
yüksek lisans ve doktora tahsili yaptı. Yine Mısır’da çocuk sağlığı alanında
yüksek lisans ve doktora yaptı. İhtisaslarını tamamladıktan sonra da 1976’dan
itibaren Gazze’deki Han Yunus Nasır Hastanesi’nde çalışmaya başladı.
Sağlık alanında muhtelif sosyal kuruluşlarda
çalışmalar yaptı. Bunlardan bazıları: İslâmi Külliye Yönetim Kurulu üyeliği,
Gazze Arap Tıp Cemiyeti üyeliği, Filistin Kızılayı üyeliği.
1978’de Gazze İslâm Üniversitesi’nin açılmasından
sonra bu üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı. Bu
üniversitede ırsi yollardan geçen hastalıklar ve çocuk sağlığı üzerine önce
doçent sonra da profesör olarak dersler verdi.
Oldukça zeki ve başarılı bir şahsiyet olan
Rantisi, meslek hayatına atıldıktan sonra çok değişik alanlarda yıldızı
parladı. İlmi çalışmalarda, sosyal aktivitede, davette ve direnişte hızla
tanınan, kendini gösteren bir şahsiyet oldu.
Rantisi, 1987’de HAMAS’ı kuran yedi kişiden
biridir. Ancak HAMAS’ın biri birden ortaya çıkmış bir örgüt olmadığını, daha
önce zaten var olan Filistin Müslüman Kardeşler cemaatinin işgale karşı fiili
direniş amacıyla kurulan bir örgütlenmesi olduğunu hatırlatalım. Rantisi de HAMAS’ın
şekillenmesinden önce Gazze’de Müslüman Kardeşler cemaatinin lider kadrosu
içinde yer alıyordu.
Gazze’de Müslüman Kardeşler cemaatinin HAMAS
adıyla bir örgütlenmeye gitmesinin amacı işgal devletine karşı fiili bir
mücadele ve halk ayaklanması başlatmaktı. Bunda da 7 Aralık 1987’de bir
siyonistin kamyonetiyle Filistinli işçileri taşıyan araca arkadan kasıtlı
olarak çarpması ve dört işçinin ölümüne, dokuz işçinin de yaralanmasına sebep
olması alevi çakan gelişme oldu. İşte bu olaydan sonra bir araya gelen yedi
önder, işgal güçlerine karşı kitlesel hareket başlatma kararı aldı. Bu yedi
önderden biri de Prof. Dr. Abdülaziz Rantisi’ydi. Aynı zamanda 1987
intifadasının başlangıcını teşkil eden bu gelişmede halkı örgütleme
faaliyetleri de Rantisi’nin öğretim görevlisi olarak çalıştığı Gazze İslâm
Üniversitesi’nden başlatıldı.
HAMAS’ın kuruluşu resmi olarak 9 Aralık 1987
tarihinde ilan edildi. Ondan bir gün önce de Gazze İslâm Üniversitesi Öğrenci
Meclisi halkla irtibatı sağlamak amacıyla bir toplantı düzenlemişti. Bu
mecliste bulunan öğrencilerin tümü de HAMAS’ın birer fertleriydiler. 10 Aralık
1987 tarihi ise HAMAS’ın ilk bildirisinin yayınlandığı tarihtir. Bu bildiriyle
aynı zamanda işgale karşı Filistin halkının en kapsamlı cihadını başlattığı
ilan ediliyordu.
1987 intifadasının başlamasından 37 gün sonra yani
15 Ocak 1988 tarihinde gece yarısından sonra kalabalık bir işgalci asker
birliği Prof. Rantisi’nin evini kuşatmaya aldı. Evin kapısını büyük
gürültülerle kırarak içeri giren askerler Rantisi’yi tutukladılar. Böylece onun
için zindanlar dönemi başlamış oldu. Aynı zamanda o HAMAS’ın resmen kuruluşunun
ilan edilmesinden sonra lider kadrosundan tutuklanan ilk kişi oluyordu. Bir ay
zindanda tutulduktan sonra serbest bırakıldı. Ama çok geçmeden 4 Mart 1988 tarihinde
tekrar tutuklandı. Bu ikinci tutuklanışından sonra 2.5 yıl zindanda tutuldu.
İkinci tutuklamayla birlikte aynı zamanda onun için yargı işkencesi başlamış
oluyordu. Çünkü işgal devleti onu mahkeme önüne çıkarıp hakkında herhangi bir
hüküm vermeden davasını erteliyordu. 4 Eylül 1990 tarihinde serbest bırakıldı.
Ama aradan sadece 100 gün geçtikten sonra tekrar tutukladı ve bir yıl idari
davadan zindanda tuttu. (İdari dava olağanüstü hal uygulaması gibi bir
yargılama sistemidir.) Rantisi bütün bu ve benzeri tutuklamalarla, toplam yedi
yıl süreyle işgal devleti zindanlarında kaldı.
Onun mücadele hayatının en önemli merhalelerinden
birini de Güney Lübnan’ın Mercu’z-Zuhr bölgesine 415 arkadaşıyla birlikte
sürgün edilmesi olayı oluşturmaktadır. Bir yıla yakın devam eden bu sürgünde
sürgün edilenlerin sözcülüklerini yaptı.
İntifadanın ilk yıllarında sürgünler genellikle
tek tek veya birkaç kişilik gruplar halinde yapılıyordu. Fakat 1992’nin
sonunda, daha sonra sözde “barış kahramanı (!)” ilan edilen İzak Rabin’in
başbakanlığı döneminde 415 Filistinli, gecenin geç saatlerinde evlerinden
alınarak toplu bir şekilde ve gözleri ve elleri bağlı halde Güney Lübnan’ın
Mercu’z-Zuhr bölgesine bırakıldılar. İsrail hükümetinin, çoğunlukla tahsilli
kesimden ve birçoğu üniversite hocası olan bu 415 kişiyi sürgün etmekteki amacı
onların dünyanın değişik ülkelerine dağılmalarını sağlamaktı. Böylece tamamı
İslâmi anlayış sahibi olan bu insanların tasfiye edilmeleriyle intifada önemli
bir manevi gücünü kaybetmiş olacaktı. İsrail’in zor durumda kalmamasını isteyen
bazı ülkeler de sözde iyilik yapıyormuş gibi görünerek Güney Lübnan
sürgünlerini kabul edebilecekleri yolunda açıklamalarda bulundular. Ancak o
insanlar kendi vatanlarına dönmekten başka hiçbir öneriyi kabul etmeyeceklerini
bildirdiler ve kışın soğuğuna, yazın sıcağına dayanarak vatanlarına dönebilmek
için direndiler. Bir ara İsrail hükümeti sürgünlerden bazılarını kabul
edebileceğini söyledi. Ancak geri dönmelerine izin verilen kişiler diğer
sürgünlere de kapılar açılmadıkça böyle bir teklifi kabul etmeyeceklerini
açıklayarak büyük bir fedakârlık ve dayanışma örneği sergilediler.
Bu arada BM olayın dışında kalmadığını göstermek
amacıyla Güney Lübnan sürgünlerinin vatanlarına dönmelerine imkân sağlanmasını
isteyen 799 sayılı bir karar çıkardı. Ancak bu kararın peşine düşmediği gibi
İsrail hükümetine de bu kararı uygulaması için hiçbir yapmadı. Fakat
BM’in bu ilgisizliğine rağmen Mercu’z-Zuhr sürgünleri direnmeye devam ettiler.
Bu direniş bir yıla yakın bir süre yani 17 Aralık 1993 tarihine kadar devam
etti. Bu süre içinde sürgündeki o 415 kişinin sözcülüğünü Prof. Abdulaziz
Rantisi yaptı.
17 Aralık 1993 tarihinde İsrail hükümeti o
insanların yeniden yurtlarına dönmelerine izin vermek zorunda kaldı. Ancak
dönüş gerçekleşir gerçekleşmez Prof. Abdulaziz Rantisi’yi tutukladı. Siyonist
rejimin, haksız yere yurtlarından çıkarılan insanların sözcülüğünü yapmak
dışında Rantisi’ye nispet edebileceği hiçbir “suç (!)” yoktu. Bu
yüzden onu tutukladıktan sonra uzun süre mahkeme önüne çıkarmadı ve duruşmasını
oldukça basit gerekçeler ileri sürerek sürekli erteledi. Kendisini de
Bi’ru’s-Sebu hapishanesinde tek kişilik bir hücrede elleri ve ayakları bağlı
bir şekilde tuttu. Ellerinin ve ayaklarının bağlı tutulmasına cezaevi yönetimi
karar vermişti. Günde sadece bir saat, o da zincirlere bağlanmış bir şekilde
hücre dışına çıkmasına fırsat veriliyordu. İşgal yönetimi bununla da
yetinmeyerek ailesinin kendisiyle görüşmesine engel oldu ve ailesine sürekli
Prof. Rantisi, Eylül 1994’te şeker hastası olduğu
için tedavi edilmek üzere hastaneye yatırılmasını istemiş ancak bu isteği
dikkate alınmamıştı. Avukatı da müvekkilinin sağlık durumunun gittikçe
kötüleştiğini açıklamıştı.
Rantisi aradan uzun bir süre geçtikten sonra
mahkeme önüne çıkarıldı. Bu kez karar işkencesi başladı. Siyonist mahkeme onu
tekrar tekrar mahkeme önüne çıkararak hakkında herhangi bir karar vermedi.
Haksız yere mağdur edilen insanların sözcülüğünü
yaptığından dolayı zindana atılan Prof. Rantisi 1997 ortalarına kadar yani dört
yıla yakın bir süre zindanda tutuldu. Şeker hastası olduğu ve sık sık tıbbi
kontrolden geçirilmesi gerektiği halde işgal yönetimi onu bu kadar süre
zindanda işkenceye tabi tuttu. Siyonist rejimin onu zindanda tutmasını haklı
gösterecek hiçbir gerekçesi olmadığı halde uluslararası hukuk kuruluşları Prof.
Rantisi’nin serbest bırakılması için ciddi bir girişimde bulunmadılar.
Rantisi dışarıda bir yılını doldurmadan, 9 Nisan
1998 tarihinde, HAMAS’ın askeri kanadının liderlerinden Muhyiddin eş-Şerif’in
şehid edilmesi olayında özerk yönetimin İsrail’le işbirliği yaptığını söylemesi
sebebiyle özerk yönetimin zindanına atıldı. Burada da hücre işkencesine maruz
kaldı. İki yıla yakın bir süre de özerk yönetim zindanında kaldıktan sonra 14
Şubat 2000 tarihinde serbest bırakıldı. Ancak ilginçtir ki o daha ailesiyle
görüşemeden siyonist işgal güçleri oğlu Muhammed’i tutukladılar.
Rantisi daha sonra da özerk yönetim tarafından
tutuklanıp zindana atıldı. En son 2002’de Filistin halkını harekete geçirecek
bir açıklama yapmaması şartıyla serbest bırakıldı. Ancak o özellikle Yol
Haritası planının gündeme gelmesi üzerine bu plana karşı olduğunu ve işgal
devletiyle masa üstünde bir anlaşmayı kabul etmediğini açıklama ihtiyacı duydu.
Rantisi, 10 Haziran 2003 sabahı işgal devleti
uçaklarının füze saldırılarına maruz kaldı, ama yaralı olarak kurtuldu.
Bazıları bu suikast girişiminin başarılı olamaması
üzerine hemen kendilerine göre komplo teorileri üretmeye başladılar. Güya
Rantisi, uzlaşmacıymış da, İsrail onun öne çıkmasını istemiş de böyle bir oyun
çevirmişmiş!!! Oysa Rantisi zaten önde olan, HAMAS’ın Gazze’de resmi
sözcülüğünü yapan, hareketin en önde gelen elemanlarından biriydi ve öne
çıkarılmaya da ihtiyacı yoktu. İkinci olarak Prof. Rantisi, birçok baskıya, sürgüne
maruz kalmasına, birçok kez zindana atılmasına rağmen işgalci siyonistler
karşısında bir adım bile geri atmış değildi. Üçüncü olarak söz konusu girişim,
İsrail işgal devletinin başarısız kalan ilk suikast girişimi değildi. Ondan
önce de yine aynı yolla, havadan nokta atışı yapmak suretiyle gerçekleştirdiği
birçok suikast girişimi başarısız oldu. 10 Haziran 2003 tarihli girişiminde de
Rantisi’nin aracına doğru ABD’nin verdiği helikopteri kullanarak ABD’nin ikram
ettiği füzelerden yedi adet fırlattı. Ancak Allah’ın izniyle Rantisi yaralı
olarak kurtuldu. Ama iki Filistinli olay yerinde, Rantisi’nin bir koruma
görevlisi de hastanede hayatını kaybetti. Rantisi ve oğlu dâhil 25 kişi de
yaralandı. Olayın komplo teorileriyle izah edilir bir yani yoktu, yapılan saldırının
tamamen cinayet amacı taşıdığı apaçık ortadaydı.
Prof. Rantisi, Şeyh Ahmed Yasin’in şehit
edilmesinden sonra HAMAS’ın Gazze’deki genel sorumluluğuna seçildi. İşgalci
siyonistlerin sözcülüğünü yapar gibi konuşan ve onun temennilerini dile getiren
birtakım uzaktan kumandalı yorumcular bu olay üzerine de hemen komplo teorileri
geliştirmeye başladılar. HAMAS’ta liderlik kavgasının ve bölünmenin ortaya
çıkacağını iddia ettiler. Oysa HAMAS’ta lider konumunu kabullenmek bir nimete
konmak değil büyük bir fedakârlığı göze almaktır. Dolayısıyla böyle bir
fedakârlığı göze alarak kelle koltukta yaşamaya razı olanların dünyevi
çıkarlar, koltuk hesapları için birbirlerine düşecekleri yorumu yapanlar sadece
ve sadece kendilerine yön veren siyonistlerin ve “büyük baba”ları
emperyalist ABD’nin temennilerini yorum diye piyasaya sürmektedirler.
Rantisi, HAMAS’taki faaliyetine ek olarak Gazze
İslâm Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışıyordu.
17 Nisan 2004 tarihinde Prof. Rantisi’nin arabası
Gazze şehrinin kuzeyinde el-Gifari mahallesinde bulunan el-Cela caddesinde
işgalci saldırganlarının helikopterleri tarafından atılan füzelere hedef oldu.
Bu saldırıda ağır bir şekilde yaralanan Prof. Rantisi, Gazze’deki Şifa
hastanesine kaldırıldı. Ancak gösterilen tüm gayretlere rağmen kurtarılamadı ve
hayatını kaybetti.
Saldırıda Rantisi’nin iki koruma görevlisi ile 25
yaşındaki oğlu Muhammed olay yerinde şehit oldular. Bu üç kişinin cesetleri
atılan füzelerle parçalanmış ve organları etrafa saçılmıştı.
…